Küresel piyasalar, son aylarda temkinli bir iyimserlik ile resesyon endişesi arasında gidip gelen hassas bir denge üzerinde hareket ediyor. Enflasyonun zirve yaptığı günler geride kalmış olsa da, fiyat istikrarına giden yolun beklenenden daha "yapışkan" ve engebeli olması, yatırımcıların risk iştahını baskılıyor. Bu belirsizlik ortamında, Borsa İstanbul dahil tüm dünya borsalarının yönünü tayin edecek tek bir pusula var: Merkez Bankaları. ABD Merkez Bankası (Fed), Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) önümüzdeki dönemde atacağı adımlar, piyasaların kaderini belirleyecek.
Küresel Senaryo: "Şahinler" ve "Güvercinler"in Savaşı
Piyasaların ana gündemini, küresel ekonominin lokomotifi olan ABD'den gelen veriler ve Fed'in bu verilere vereceği tepki oluşturuyor. Fed, bir yandan istihdam piyasasının gücüne ve hizmet sektöründeki inatçı enflasyona bakarak sıkı duruşunu ("şahin" politika) koruma sinyalleri verirken, diğer yandan imalat sanayisindeki yavaşlama ve artan borçlanma maliyetlerinin ekonomi üzerindeki baskısını göz ardı edemiyor.
Analistler, Fed'in faiz artırım döngüsünün sonuna gelindiği konusunda hemfikir olsa da, asıl tartışma "yüksek faiz oranlarının ne kadar süre daha devam edeceği" ve "ilk faiz indiriminin ne zaman geleceği" üzerinde yoğunlaşıyor. Fed'den gelecek "güvercin" (faiz indirimine yeşil ışık yakan) bir sinyal, küresel piyasalarda bir risk rallisini tetikleyebilirken, enflasyonun kalıcı olduğu yönündeki endişelerle sıkı duruşun devam etmesi, borsalar üzerinde baskı oluşturmaya devam edecektir.
Yerel Dinamikler: Borsa İstanbul'un Dayanıklılık Testi
Borsa İstanbul, küresel rüzgarlardan etkilenmekle birlikte kendi iç dinamikleriyle de bir ayrışma mücadelesi veriyor. TCMB'nin enflasyonla mücadele konusundaki kararlı adımları ve ortodoks politikalara dönüş, yabancı yatırımcının ilgisini yeniden çekmeye başlasa da, yüksek mevduat faizleri borsaya yönelebilecek yerli sermaye için güçlü bir alternatif oluşturuyor.
Yatırımcılar, Borsa İstanbul'da özellikle şu dinamikleri yakından izliyor:
- Sektör Rotasyonu: Yüksek faiz ortamı, bankacılık gibi finans sektörü hisselerinin kârlılığını desteklerken, yüksek borçlulukla çalışan ve yatırım maliyetleri artan sanayi şirketleri için zorluklar yaratabiliyor. Bu durum, yatırımcıların büyüme odaklı hisselerden daha defansif ve değer odaklı hisselere yönelmesine neden oluyor.
- Kurumsal Kârlılık: Şirketlerin açıklayacağı ikinci ve üçüncü çeyrek bilançoları, yüksek enflasyon ve sıkı para politikası ortamında kârlılıklarını ne ölçüde koruyabildiklerini göstermesi açısından kritik olacak. Beklentilerin üzerinde gelecek bilançolar, hisse bazlı hareketleri tetikleyebilir.
- Yabancı Takas Oranı: Yabancı yatırımcının Borsa İstanbul'daki payının artmaya devam etmesi, piyasaya olan güvenin bir göstergesi olarak kabul ediliyor ve genel trend için pozitif bir sinyal olarak okunuyor.
Yatırımcı Stratejisi: Sisli Havada Nasıl Yol Alınmalı?

Piyasaların bu yönsüz ve kararsız döneminde, uzmanlar yatırımcılara aceleci kararlardan kaçınmalarını ve risk yönetimini ön planda tutmalarını öneriyor. Öne çıkan stratejiler şunlar:
- Seçicilik: Tüm endeksi almak yerine, güçlü bilanço yapısına sahip, borçluluğu düşük, nakit akışı pozitif ve sektöründe lider konumda olan şirketlere odaklanmak önem kazanıyor.
- Kademeli Alım: Belirsizlik ortamında tek bir seviyeden büyük pozisyonlar almak yerine, düşüşleri bir alım fırsatı olarak gören kademeli bir strateji izlemek, riski dağıtabilir.
- Portföy Çeşitlendirmesi: Tüm yatırımı tek bir varlık sınıfında tutmak yerine, portföylere mevduat, döviz veya altın gibi alternatif yatırım araçlarını da dengeli bir şekilde eklemek, olası dalgalanmalara karşı bir koruma sağlayabilir.